30 Aralık 2014 Salı

KUYRUK ACISI


Vakti zamanında adamın birinin yürüyerek bir saat mesafede çorak bir tarlası varmış. Her gün sabah ezanı ile kalkar tarlasına gider çalışırmış. Her gün yorulunca dinlendiği tarlasının kenarındaki gölgelik büyük kayanın dibine sırtını dayayıp oturmuş. Kayanın altındaki kovuktan bir ses gelmiş. "Korkma ben bir yılanım" demiş ve meydana çıkmış. Adam ürkerek yılana bakmış ve pür dikkat dinlemeye başlamış yılanı.

Yılan; "Senelerdir bu kovuktan seni seyrediyorum. Çok çalışkansın, hiç bıkmadan usanmadan bu çorak tarlanı ekip biçiyorsun. Artık dinlenmeyi hak ettin. Yine tarlanla uğraş. Bana her gün bir tas süt getir, ben de sütü içtikten sonra tasına bir altın atayım. Yalnız sakın ola ki bizim bu sırrımızı hiç kimseye söyleme." demiş.

Adam her gün tarlasına giderken yılan için bir tas süt götürmeye, yılanın verdiği bir altını almaya başlamış. Aradan bir hayli zaman geçmiş. Adam yılanın verdiği altınlar ile bayağı zenginlemiş, hanlar hamamlar yaptırmış, çoluğu çocuğu refah içinde yaşamaya başlamış. Adam çok zengin olmasına rağmen yılanı aç bırakmamak için her gün tarlasına gidip yılana bir tas sütünü götürmeye, yılan da adamın her gün tasına bir altın bırakmaya devam etmişler.

Bir gün adam çok hastalanmış, günlerce yatağından kalkamamış. Aklı sürekli yılanda, süt götüremediği için aç kaldığına çok üzülüyormuş.  Dayanamamış, oğlunu yanına çağırmış. "Oğlum; bak ben hastalandım, ayağa kalkamıyorum. Sana bir sır vereceğim. Sakın ola ki söylediklerimin dışına çıkma, yanlış bir şey yapma. Biz bu zenginliği nasıl elde ettik anlayacaksın. Bana söz ver."

Oğlu da adama; "Tamam baba, sana söz veriyorum dediklerin ne ise onu yapacağım."

Bak oğul; "Bizim çorak tarlanın kenarında büyük bir kaya var. O kayanın artındaki kovukta bir yılan yaşıyor. Bir gün yılan dile gelip benden her gün bir tas süt getirmemi istedi. O da bana her gün bir altın verdi. İşte biz bu zenginliğimizi böyle elde ettik. Kaç gündür hastalandığımdan gidemiyorum, yılanı da çok merak ediyorum. Şimdi sıra sende. Benim yerime her gün sen bir tas sütü götür, yılanın tasın içine bıraktığı altını al gel. Sakın ola ki yılana bir zarar verme." der.

Adamın oğlu babasının sözünü tutar, her gün yılana bir tas sütü götürmeye başlar. Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra, şeytan işe koyulur, oğlanın aklını çelmeye başlar.

Oğlan; "Ben ne diye her gün bir saatlik yola gidip geleyim. Her gün bir tane alacağıma yılanı öldürür altınların hepsini birden alırım" der. Ertesi sabah yılana sütü götürürken yanına bir de balta alır. Sütü yılanın önüne koyar. Yılan sütü içmeye başlar, fakat çok tedirgin olur oğlanın hareketlerinden. Sütünü içerken oğlan baltayı yılana sallar. Ancak balta sadece yılanın kuyruğunu koparır. Yılan da oğlanı ısırarak zehirler öldürür.

Babası günlerce oğlunun eve gelmediğinden kuşkulanır, merak eder. Hasta haliyle yatağından kalkar, yılanın kovuğuna gider. Bir de bakar ki oğlu kayanın dibinde ölmüş, kalmış.

Oğlunu toprağa verdikten sonra yine yanına bir tas süt alarak yılanın kovuğuna gider. Sütü kovuğun kenarına usulca koyar, beklemeye başlar. Yılan yavaş yavaş kovuğundan çıkar. Adam yılanın kuyruğunun kesilmiş olduğunu görür, çok üzülür.

Yılan yine dile gelir; "Ben sana sırrımızı kimseye söyleme demedim mi? Herkes senin gibi iyi, şefkatli, muhterem bir insan olamaz. İnsanları hırsları mahveder, kahreder, bitirir. Onlardan biri de senin oğlundu, kanaatkar değildi. Aza tamah etmeyen çoğu bulamaz. Ben senin getirdiğin bir tas sütü son kez içeceğim, tasına da bir altını bırakacağım."

Adam; "Ben seni bırakmak istemiyorum."

Yılan; "Yoook olamaz artık, mümkün değil. Sen de acıların en büyüğü evlat acısı, yürek acısı var. Bende de kuyruğumun acısı var. Bundan sonra ne sen beni gör, ne de ben seni göreyim. Sen yoluna ben kovuğuma." der.

YILDIZ AÇAR

BÜYÜKLERE ÖZLEM


Canım Halam, canım Metin Dedem;

Severim sizi çok.

Siz benim gönlümde bir çiçek gibi açarsınız.

Kalbimde ise bir Meleksiniz.

Gidersiniz Mersin'e.

Özlerim sizi çok.

Konuk Şair

YAREN TAŞKIRAN

23 Aralık 2014 Salı

CUKKA


            Vakti zamanın birinde şehirde oturan Neriman Hanım köyde oturan akrabasına gitmeye karar verir. Köye giden son atlı arabaya binerek köye gider. Köy yolunda arabadan iner, akrabasının evine doğru yürüyerek gider. Bir de bakar ki kapılar kilitli, akşamın karanlığı çökmüş, ne yapacağını bilemeden kala kalır. Sağına soluna bakınırken köyde "Kör Hasan" olarak bilinen eli bastonlu iki gözü kör bir adam görür. Akrabasını adama sorar. O da akrabasının buradan göç ettiğini, nerede olduğunu bilmediğini söyler. Kadın çok üzülür, ne yapacağını bilemez.

            Adam "adınız nedir, nerede oturursunuz" diye kadına sorar. Neriman Hanım da adama daha sonra başına musallat olmasın diye isminin Habibe Hanım olduğunu, adresini belirtmeden şehirde oturduğunu söyler. Kör adam "bu gece bende kal, sabah ilk araba ile dönersin" der. Kadın da çaresiz, birlikte adamın evine giderler.

            Kadın "ben hemen yatıp uyuyayım sabah da erkenden kalkar giderim" der. Hava da bir hayli serinlemiş, soğumuştur. Adam "sana şu cübbemi vereyim, üzerine ört üşümeyesin Habibe Hanım" der. Aradan bir zaman geçtikten sonra kadın tedirgin bir halde uykuya dalarken kör adam yanına yanaşır, kadını taciz etmeye başlar. Neriman Hanım da korku ve hışımla adamı silkeleyip bir kenara fırlatır, cübbeyi de sırtına sarıp sarmalayarak evden koşarak kaçmaya başlar. Adam kadının arkasından "Habibe Hanııım dur, gitme, gideceksen cübbeyi bırak da git" diye bağırır. Ancak hava çok soğuk. Kadın ne yapsın. Adamın sözüne aldırış etmeden cübbeye sıkı sıkı sarınarak koşa yürüye anca sabaha kadar şehirdeki evine ulaşır.

            Yorgunluktan hemen uykuya dalar. İkindi zamanı uykusunun arasında sokakta bir bağırtı duyarak yatağından kalkar. Penceredeki perdenin arkasından sokağa bakar. "Habibe Hanııım, Habibe Hanııım cübbenin yarısı seniiin yarısı benim" diyerek bağıran köydeki kör adamı görür. Kadın adamın köyden kaçarken arkasından cübbe de cübbe, şehire gelip sokaklarda cübbe de cübbe diye bağırmasına şaşar kalır. Hemen bir kenara fırlatıp attığı cübbeyi eline alır sağını solunu yoklamaya başlar. "Ne kadar da ağırmış bu cübbe, sırtımdayken hiç de farkına varmadıydım, şu cübbenin astarını sökeyim de içine bir bakayım" der.

            Ayırınca cübbeyi astarından, içinin tamamen yünle kaplanmış olduğunu görür. Yünleri hışımla tiftiklerken arasından çil çil altınlar yere dökülmeye başlar. "Vaaay seni gidi Kör Hasaaan vay" der. Bu cübbeyi kullanarak kim bilir ne canlar yaktın, beni de hem namusumdan, hem de şerefimden edecektin. Yok öyle yağma, cübbe değil ama bu CUKKA'nın tamamı benim der kendi kendine. Kör Hasan da Neriman Hanım'ı Habibe Hanım diye bildiğinden, emsalini, adresini de bilmeden sokaklarda bağıra çağıra deli divane arayıp durur.

Yıldız Açar  

21 Aralık 2014 Pazar

TOROS BEKİRALANI YAYLASINDA SABAH UYANIŞI


Sabahın seherinde şakır şakır bülbül sesleriyle açarsın gözlerini.

Ruhuna bülbüllerin söylediği şarkı nağmelerinin mutluluğu dolar içine.

Öyle güzel şakır ki mutlulukla kalkarsın yatağından.

Ne gam, ne keder, sadece bülbüllerin sesi çınlar kulaklarında.

Hemen koşarsın mutfağa, yakarsın ocağı, demlersin sımsıcak çayını.

İnersin bahçeye, güller, nergizler, papatyalar arasında

Kamelyanda bülbüllerin sesiyle edersin kahvaltını, yudumlarsın çayını.

İşte doğa, işte sevgi, aşk, sevda, mutluluk bu.

Şehrin kavgasından, gürültüsünden, pis havasından kurtulmuş.

Bülbül sesleriyle hayatı, mutluluğu devam ettirirsin.

İstemem malı mülkü, neyleyim köşkü sarayı.

Arkamda çam ormanı, önümde yüce dağın etekleri.

Bana bülbül sesleriyle bu yaşam yeter.

Yıldız Açar

18 Kasım 2014 Salı

RÜYALARIM


HZ.PEYGAMBER'İMİZ : Bir gece rüyamda Peygamberimiz Hz.Muhammed’i gördüm. Yıldız uyan diyordu. Uyandım, kimse yoktu etrafımda. Aradan bir hayli zaman geçti. Tekrar gördüm rüyamda Peygamberimizi. Eyüp İslambey'de Kasım Çavuş Cami'nin önünde beyaz halılar yolluk halılar serilmiş. Bende halıların baş tarafında duruyordum. Bana Peygamberimiz geliyor dediler. Birde baktım Cami'den çıkıp Peygamberimiz heyetiyle geliyor. Beyazlar giymiş. Önümden geçerken bir yüzüne baktım, birde ayağına. Aaa! Hz.Peygamberim hani senin ayağının izi çıkmıyor dedim. "O" da bana "heyetin arkasına geç" dedi. Geçtim. Bir ayağının beş parmağı açık, birde kapalı şekilde ayak izleri yan yana halının üzerine çıkmıştı. Bunlar nedir dedim? Neden herkesin bildiğini bana söylediğini anlayamadım. "Beşini bir araya topla, ayak izlerime basarak yürü" dedi. Heyetin arkasından bir bir sayarak, ayak izlerinin üzerine basarak yürürken uyandım.

YÜCE ALLAH'IM : Rüyamda bir nida duydum. Bana; "Allah seni ziyarete gelecek" diyordu. Telaşla kapıya koştum. Rabbim, dört kişi heyetiyle birlikte geldi ve benim odama girdi. Heyeti ayrıldı gitti. Rabbim genç bir delikanlı gibi görünüyordu. Odamda kahverengi deri koltuklar vardı. Beraber koltukta yan yana oturduk. Konuşmaya başladık. "Öğret" diyordu. Rabbim benim yanımda bembeyaz sakallandı, yaşlandı. Tekrar nida geldi. Cenab-ı Hak Taala ziyaretini tamamlamıştı.

PERİZE HANIM TEYZE : Bir günde Perize hanım teyzeyi gördüm rüyamda. Bizim karşı komşumuz olan Perize hanım teyze, çok olmuştu öleli. Beraber çeşmede su dolduruyorduk. Perize hanım teyzeye "orada cennet cehennem var mı" diye sordum. "Bekle gidip geleyim senin için sorayım" diyerek gitti, geldi. "Rabika kızları izin vermiyor söyleyemem" dedi.

ŞAFAK KIZIMIZ : Trafik kazasında öldüğü gece kızım kadar sevdiğim dostumun kızı Şafak rüyama girdi. "Yıldız Teyze annem yorganıma nevresim  geçirmemiş, çok üşüdüm" dedi. "Öyle mi canım kızım çok mu üşüdün" dedim. "Gittiğin yerde cennet cehennem var mı?" diye sordum. "Bilmiyorum Yıldız teyze. Yalnız gelir gelmez bana bir yalan söylemenin cezasının beş yıl olduğunu söylediler. Bak Yıldız teyze, bak yalnız benim için yeşil yeşil. Sana kavrulmuş et getirdim, iki gündür bir şey yemedin" dedi. Etinden bir lokma aldım ağzıma, yedim. Karnım doymuştu. O an uyandım, sabah olmuştu. Hemen kasaba gittim. İki tane but et aldım. Evlerine götürdüm. "Bunları pişirin herkes yesin" dedim. Morgtan cenaze alındı. Eve geldi. Üzerine gelinlik atıldı. Yerine, Mersin mezarlığına defnedildi. O gece tekrar rüyama girdi. "Yıldız teyze bana cennetle cehennemi sormuştun. Öğrendim, cennet de cehennem de yaşadığın dünyada" dedi. "Dinlerin hepsi bir. Mezhep diye bir şey yok. Haram yemeyeceksin. Yalan söylemeyeceksin. Kullara iftira edip haklarını yemeyeceksin. Dul ve yetime zarar vermeyeceksin, onları koruyup kollayacaksın. Fakirleri koruyup kollayacaksın. Yatalak hastaların kadın erkek olsun fark etmez onların altından alıp temizlemek günah değildir. Bunlara inanıp yaptığın zaman yedi cennet kapısı senin emrinde açık olacak" dedi. Aynı sözleri Hz.Peygamberimiz de bunları beş şey olarak söylemişti.

AY VE YILDIZ TUTULMASI : Bir gece rüyamda ayı ve yıldızları gökyüzünde tutulmuş gördüm. Fakat gökyüzünde değil benim başımın ucunda avuçlarımın içinde parlıyordu, ben de seyrediyordum.

ÖBÜR DÜNYA : Bir seferinde de rüyamda öbür dünyaya gittim. Beni öbür dünyaya götürmek için dört kişi geldi, bir huduttan geçirdiler. Burasını sana biz gezdireceğiz diyorlardı, başladık dolaşmaya. Aman Allah'ım bu ne güzellik. Ağaçların, çiçeklerin, kuşların, doğanın güzelliğini anlatmam mümkün değil. Büyükçe bir havuz, bütün gençler yüzüyorlardı. Büyük bir şelale akıyordu. Biraz ileride bir kadın çamaşır kaynatıyordu. Beyaz çarşaflar. Bu kadın sizin Ümran ustanın karısı dediler. Burada vazifesi sizin çarşaflarınızı kaynatmak dediler. Bu rüyayı göreli seneler olmasına rağmen Ümran ustanın hanımını bir türlü göremedim. Ümran usta bizim tesisatçımızdı. Kendisine bu rüyamı anlattım. Hanımı kendi halinde mazbut, tarikata girmiş bir hanımmış. Biz hala tanışamadık. Gezdiren dört kişi beni huduta geri getirip dünyaya geçirdi. Ben de yürürken yolda; uzun uzun etekli, kara çarşaflı, üstlerinde mikroplar kaynayan insanlarla karşılaştım. Ben de bu dünyada bunlarla birlikte yaşamak istemiyorum diyerek öbür dünyaya geri döndüm. Senin daha zamanın dolmadı, sen burada kalamazsın dediler. Beni huduttan geri çıkarıp dünyaya insanlara beş şeyi anlatmam için emir verdiler. Böyle uyandım.

9 Kasım 2014 Pazar

GERÇEK DOSTLUĞA ÖZLEM


EĞER KRAL OLSAYDIM; ÇİĞNEYEREK TAHTIMI,

MEMLEKETİMİN HALKINI DİZLERİNİZE SERERDİM.

O KUVVETLİ HÜKMÜMÜ, BÜTÜN TACI TAHTIMI,

BİR TEK DOSTLUK İÇİN HEPSİ SİZİNDİR DERDİM.

 

EĞER "ALLAH" OLSAYDIM; O HEYBETLİ,

O DERİN, SEMAM, KAİNATIM, DENİZLERİM, HER YERİM,

İRADEM ÖNÜMDE EĞİLEN MELEKLERİM,

BİR TEK DOSTLUK İÇİN HEPSİ SİZİNDİR DERDİM.

 

GÖZLERİNİZDEN ALDIMSA SEVGİNİZİN İLHAMINI BEN,

BUNDA SUÇ BENİM Mİ?

SÖYLEYİN; YOKSA BİR TESADÜFÜN MÜ?

DİLLERİNİZ VERİYORKEN DAMLA DAMLA ZEHİRİNİ,

TALİHİM BENİ ALDATTIĞINA ÜZÜLSÜN MÜ?

 

BİR OKŞAYIŞ GÖRÜRSEM O GÜZEL GÖZLERİNİZDE,

YILDIZLARI GÖĞSÜME ÇİÇEK DİYE TAKARIM.

DOSTLUĞUMA, ARKADAŞLIĞIMA BİR KARŞILIK BULURSAM SİZDE,

RAB'BE TAPAN BİR KUL GİBİ BEN DE SİZLERE TAPARIM.

 

İSMİNİZİ TEKRARLIYOR NABZIM DAMARLARIM,

BAŞLADIĞI GİBİ BİTİVERDİ RÜYALARIM,

SİZLERSİZ GEÇEN ÖMRÜME YANARIM, AHH YANARIM...

DOSTLUĞUNUZUN ZEVKİNİ TERENNÜM EDE EDE.

Yıldız Açar

2 Eylül 2014 Salı

GECELERİN KADINI


BEN GECELERİN KADINI

SANMAYIN GECELERİ EĞLEMİYORUM

AMA ÖYLE BEN ACILARIMLA AŞKIMLA

GECELERİMİ PAYLAŞIYORUM

GECELERİM HAYALİMDE BİR BAŞKA

BİR BAŞKA SÜSLÜ YA YİNEDE BEN

KAH MUTLULUK

KAH DRAM OYNUYORUM YA

OYUN BU KAPTIRMIŞIM KENDİMİ

VERMİŞİM BÜTÜN BU OYUNA KENDİMİ

VERMİŞİM BÜTÜN BU OYUNA HAYELLERİMİ

BU GECELERİM YANLIZ BENİM

BİR TANRIYA SIĞINIYORUM BİR DE GECELERİME

İŞTE O AN BAŞLIYORUM OYUNUMA

TANRIM SENDE İŞTİRAK ET BENİM BU OYUNUMA

ADI MUTLULUK MUTLULUK OLSUN...

O AN YUVARLANIYORUM YUVARLANIYORUM

UÇSUZ BUCAKSIZ PAPATYALAR ARASINDA

KENDİMİ BULUYORUM PAPATYA TARLASINDA

EĞİLİP BİR PAPATYA KOPARIYORUM.

OYUN BU YA NE GÜZEL SONRA

PAPATYANIN YAPRAKLARINI TEK TEK KOPARTIYORUM

SEVİYOR SEVMİYOR PAPATYA ELİMDE

ÖYLE DALIP GİDİYORUM GECENİN KARANLIĞINDA

BEN GECELERİN KADINI

NE YAPAYIM SEVGİMİ NASIL DİLE GETİREYİM

KALEMİMDEN KAN DAMLASA BİLE

YİNE DE SEVGİMİ ANLATAMIYORUM.

SÖK SÖKEBİLİRSEN KALBİMİ

KALBİM BU KADAR DOLU Kİ AŞKLA

YÜREĞİM ÖYLE DOLU DOLU SEVECEN

BIRAK BU YÜREĞİ KOŞ KOŞABİLİRSEN.

BIRAK KENDİNİ BU OYUNA ARTIK YILDIZ

ARTIK SİL GÖZ YAŞLARINI

ZATEN HAYAT DA İNİŞLİ YOKUŞLU DEĞİL Mİ?

BIRAK YOKUŞUN BAŞINDAN KENDİNİ

YUVARLAN YUVARLAN OYUN BU YA

BU TEMMUZ SICAĞINDA KAVRULMUŞ YÜREĞİNLE

KENDİNİ AT BİR BUZ GİBİ ŞELALENİN ALTINA

BUZ GİBİ SULARIN İÇİNDE FERAHLATIRSIN YÜREĞİNİ

YA DA ILIK BİR SONBAHAR  GÜNEŞİ

ILIK ILIK SARAR BÜTÜN BENLİĞİNİ

GÜNEŞİN KIZILLIĞINI KAYBOLURKEN

BULURSUN GECENİN İÇİNDE KENDİNİ

İŞTE BU GELEN KARA KIŞ KAR

SOĞUK ÇOK SOĞUK ELLERİM BUZ GİBİ

DIŞARIDA FIRTINA ELLERİMİ BİRLEŞTİRMİŞ

HOH HOH NEFESİM ISITIYOR

YANAN YÜREĞİMDEN ÇIKAN ALEVLER ELLERİMİ.

OYUN BU YA ELLERİMİ AYAKLARIMI PRANGAYA VURMUŞLAR

BAĞLAMIŞLAR BAĞLAMIŞLAR

KIS KIVRAK BEDENİMİ

KALBİMİ BAĞLAMAMIŞLAR

SİLEMEMİŞLER BEYNİMDEKİLERİ

İÇİMDEKİ BEN BENDEN DE İÇERİ OLAN BENLİĞİM

AH BİR BİLSENİZ ORADA NELER VAR

O KADAR SEVECEN O KADAR DOST CANLISI

YÜREĞİM YANAR ATAR DOSTLUK KARDEŞLİK DİYE

İŞTE YİNE BİR SABAH OLUYOR

SABAHIN İLK IŞIKLARIYLA BENİM KİMBİLİR KAÇINCI OYUNUM

SABAHIN İLK IŞIKLARIYLA DEVAM DEVAM

DEVAM GÜNDÜZÜN UÇSUZ BUCAKSIZ KARANLIĞINA

Yıldız Açar

BİR MEVSİM DAHA GEÇTİ SENSİZ


BİR MEVSİM YİNE GEÇTİ

SENSİZ SESSİZ ISSIZCA BU YÜREKTE

DIŞARIDA KAR FIRTINASI,

TİPİ KAR TANELERİ BİRBİRİNE KARIŞMIŞ

AH ALLAHIM BU NE AYAZ

BU NE SOĞUK BU NE RÜZGAR.

BENİMSE YÜREĞİMDEKİ BU YANGIN

NASIL BİTECEK NASIL SÖNECEK.

SEN ALDIN ÖYLESİNE BENİ BENDEN

ESİRİN ETTİN BENİ KENDİNE

ALIŞMADIM ALIŞAMADIM SENSİZLİĞE

YÜREK YANGINI ZAMAN ZAMAN KÜLLENSE BİLE

NE OLUR ARTIK DEŞMEYİN

EŞELEMEYİN KÜLLERİMİ

KAPANSIN KAPANSIN YÜREĞİMDEKİ BU YARA

DOKTOR NEŞTER İSTEMİYORUM.

NE KAR FIRTINASI NE TİPİ BU YANGINI SÖNDÜREMEDİ

ÖYLE BİR YANGIN Kİ BU ÖYLE BİR YANGIN....

TAAA! MAHŞERDE SÖNER BELKİ...

Yıldız Açar

SENİ ARIYORUM


SENİ ARIYORUM ARIYORUM

DENİZİN ENGİNLİKLERİNDE

GÖK YÜZÜNÜN MAVİLİKLERİNDE

SAHİLE VURAN DALGALARDA

SENİ ARIYORUM

ATEŞTE, KUMDA, KUMSALDA

YÜREĞİMİ YAKAN O ATEŞİN ACISIYLA

BEN BENDEN YOK OLMUŞCASINA

SENİ ARIYORUM

BAK MEVSİMLER GELİP GEÇİYOR

BAHARI MÜJDELEYEN PAPATYALAR

NERGİZLER ,SÜMBÜLLER, GÜLLER NEDE GÜZEL AÇIYOR

BENİM BOYNUM BÜKÜK KALMIŞ

YÜREĞİM YÜREĞİM ACIYOR

YOKLUĞUNA BU YÜREK NASIL DAYANSIN

NASIL BAŞIM YUKARIDA GEZSİN

BU ACIYA NASIL KATLANSIN

Yıldız Açar

TANRIM


BEN HİÇ YAŞAMAMIŞIM

SANKİ BİN YIL YAŞAMIŞCASINA

RÜZGARIN UĞULTUSUNU SESİNİ

AĞAÇLARIN HIŞIRTISINI

ŞİMŞEKLERİN ÇAKIŞINI

BULUTLARIN ORADAN ORAYA KOŞUŞUNU

GÖK YÜZÜNÜN KARARMASINI

YAĞAN YAĞMUR TANELERİNİN SESİNE

SOKAK LAMBALARINI ISLATAN YAĞMUR TANELERİNE

ACIM IZDIRABIM GÖZYAŞIM KARIŞTI.

KARIŞTI O YAĞMUR TANELERİNE

BU GÜN İNDİM BULUTLARIN ARASINDAN SANKİ TOPRAĞA

BEN HİÇ YAŞAMAMIŞIM

SANKİ BİN YIL YAŞAMIŞÇASINA

HASRET KALMIŞ SEVGİLİYE KAVUŞURCASINA

BENDE SANA KAVUŞTUM

TANRIM O TOPRAĞA

KAVUŞTUM KAVUŞTUM TANRIM

Yıldız Açar

ÇEŞME BAŞI


HAYDİ YARİM KOŞTA GEL

YOLLARDAN COŞTA GEL

DOLA KOLLARIN BOYNUMA

AŞKINI DA AL DA GEL

İNDİM ÇEŞME BAŞINA

SABUN KOYDUM TAŞINA

YOLLARINI BEKLERKEN

YARİM GİRDİM 20 YAŞINA

HAYDİ YARİM KOŞ DA GEL

İNDİM ÇEŞME BAŞINA

GÜĞÜM KOYDUM TAŞINA

SENİ BANA SORDULAR

NE DİYEYİM ONLARA

HAYDİ YARİM KOŞTA GEL

ÇEŞME BAŞI HOŞ TAŞI

KIZLARINDA OYNAŞI

YARİ GELMEYEN KIZLARINDA

DİNMİYOR GÖZÜN YAŞI.....

Yıldız Açar

KAR


SEVGİLİM BU SABAH YATAĞIMDA ŞÖYLE BİR DOĞRULDUM

CAMIN ÖNÜNDE SENİ GÖRDÜM,

BANA SERANAT YAPIYORDUN ADETA

NE DE GÜZEL UÇUŞUYORDUN.

SENİ GÖRÜNCE İÇİMDE BİR SEVİNÇ DALGASI,

BÜTÜN BENLİĞİMİ KAPLADI,

GELMİŞTİN BENİ BEKLETMEDEN.

SENİ SEVMEMEM MÜMKÜN MÜ?

SENİNLE BÜTÜN DOĞA CANLANIYOR

BEN KENDİNİ BİLENLERDENİM

SENİ HAZIRLIK YAPIP BEKLİYORUM...

ODUNUMU KÖMÜRÜMÜ YAZDAN ALIYORUM

SONRADA SOBAMIN ÇITIR ÇITIR YANIŞINI SEYREDİYORUM.

SENİN GELMENİ BEKLİYORUM.

CAMIMIN ÖNÜNDE SENİN İPEKSİ SAVRULUŞUNU SEYREDERKEN,

İÇİME MUTLULUK DALGA DALGA YAYILIYOR.

SENİ SEVMEMDE ÖYLE TUTKULU AŞK YOK...

AŞK SÖNÜK KALIR.

ÖYLE ÖZLEMİŞİM ÖYLE ÖZLEMİŞİM Kİ SENİ

PIRIL PIRIL BEMBEYAZ YAĞIŞINI,

GELİŞİN ÖYLE MUHTEŞEM MUHTEŞEM Kİ;

GİDİŞİNLE DOĞA DA CANLANIYOR...

DAHA  ÜÇ GÜN YAĞACAGINI SÖYLEDİLER

ÇILGINLAR GİBİ SEVİNDİM.

ŞİMDİYSE DOYA DOYA HASRET GİDERİYORUM

O MUHTEŞEM SAVRULUŞUNU SEYREDİYORUM...

GELİŞİNİZ MUHTEŞEM GİDİŞİNİZ DAHA DA MUHTEŞEM.

SEN GİDER GİTMEZ AĞAÇLAR ÇİÇEK AÇIYOR BAHARI MÜJDELİYOR.

YAĞ SEVGİLİM YAĞ SEN YAĞ Kİ;

EKİNLER CANLANSIN,

TOPRAK SENİ DOYA DOYA İÇSİN.

ACELEM YOK GİTMENİ İSTEMİYORUM

BAHAR NASILSA GELECEK,

SEN YAĞ YAĞ SEVGİLİM

DOLU DOLU  GÜNLERCE DOLU DOLU

YETERKİ BAHARDA YAĞMA

ÇİÇEKLERE SEBZELERE ZARAR VERME.

HERŞEY MEVSİMİNDE GÜZEL

SENDE ARALIK OCAK ŞUBATDA GÜZELSİN.

YAP KIŞINI BÜTÜN HIŞMINLA KAVUR ORTALIĞI

O HEYBETİNLE İNSANLARA ANLAT KENDİNİ.

SENİ HAFİFE ALMAK NEYMİŞ GÖRSÜNLER

BAHAR GELİNCE SANA HAZIRLANSINLAR

BİLSİNLER O MUHTEŞEM EDANLA GELECEĞİNİ

ONLARI BİLMEM AMA BEN SENİ AŞKLA BEKLİYORUM

Yıldız Açar

18 Haziran 2014 Çarşamba

FAKİR AİLE


Vakti zamanın birinde çok fakir bir karı koca varmış. İki de çocukları varmış. Bunlar o kadar fakirlermiş ki bir kulübede oturuyorlarmış. Ama karısı o kadar neşeli ve iyiymiş ki hiç halinden şikayet etmiyormuş. Allah'ta kadının dualarını kabul etmiş. Bir gün bir tufan olmuş o kulübeyi yerle bir etmiş. Aman Allah'ım nasıl bir tufan bu! Fakat kadın yine Allah'a hamd etmiş. Kendilerine başını sokacak bir ev aramaya başlamışlar. O köyün ucunda bir ev varmış. Fakat orada kimse bir geceden fazla yaşıyamıyormuş. Fakat adam o kadar çaresiz kalmış ki çoluğumu çocuğumu burada yaşatıcam demiş. Girdikleri ilk gecenin yarısı, gümbür gümbür bir ses geliyorum geliyorum diye bağırmaya başlamış. Çocuklar çığlık çığlığa ayağa kalkmışlar. Hemen çocuklarını teselli etmeye başlamışlar. Burada yaşama mecburuz demişler. Çocuklar gitmek istiyoruz diye ağlamışlar. Sabah kalktıklarında hiçbir şey olmamış gibi yine babaları işe gitmiş. Akşam olduğunda yine tek bir ekmekle eve dönmüş. Yiyip içip yatmışlar. Yine gecenin bir yarısı  aynı ses geliyorum diye bağırmaya başlamış. Ama adam ve karısı çok inatçılarmış. Çünkü çok fakirlermiş başka bir yere gidecek  şansları yokmuş. Sabah yine hiçbir şey olmamış gibi babaları işe gitmiş. Akşam yine bir ekmekle eve gelmiş. Gecenin bir yarısı yine aynı ses geliyorum geliyorum diye bağırmaya başlamış. Karısını ve çocuklarını bağrına basarak gel be gel. Gel geleceğin varsa göreceğin var demiş. Odanın ortası ikiye ayrılmış ve içinden bir küp altın yerlere gürrr diye bir sesle saçılmış. O arada Cenab-ı Allah tarafından bir nida gelmiş. Bu rızık çocuklarının rızkı  demiş. Sakın ola ki bu altınları yanlış yerde sarfetmetin. Han hamam yaptır bağ bahçe yap, yanında ırgatlar çalıştır. Bu senin ceddine yetecek. Cenab-ı Allah dürüst, iyi, sabırlı kullarını mükafatlandırır.  Allah bizleri haset, fesat  kullarından eylemesin bizim rızkımızı bol bol ihsan eylesin inşallah.                                                                                                                                                           YILDIZ AÇAR

2 Haziran 2014 Pazartesi

GURBET


İçinde ince bir sızı

Sinsi sinsi ruhunu kemirir

Dalarsın, yürürsün, bakarsın...

Ama bir türlü göremezsin

Çocukluk anıların,

Genç kızlık hayallerin,

Arkadaşların, komşuların

Her an canlanır gözlerinde

Sanki arada kilometreler yok

Yatağında doğrulup anne anne...

Onu kucaklayasın gelir

Sonra kendine gel dersin

Sen anne ocağından uçtun

Bir tuhaf burkulur yüreğin

Koşmak istersin bir bir

Öteki mahaledeymişcesine

Ama olmaz, topla kafanı

O an yalnızlık sara bütün benliğini

O insafsız ince ince bir sızı

Gözlerin dolar, gözyaşların akar

Kendine yapma, yapma bunu

At içinden bu özlemi artık

Sen "bu bacayı" tüttüreceksin artık

Ama ne çare söz dinletemezsin yüreğine

Haykırmak istersin, sesini duyuramazsın

Hemen koşarsın bir deniz kenarına

Oturursun bir taşın üzerine

Öylece saatlerce kalırsın

Güneşin yavaş yavaş kayboluşunu

Kızıllığını denizin enginliklerinde

Sahile vuran dalgaların çırpınışlarında

Kızım, kızım seni ben de özledim

O an koşup boynuna sarılasın gelir

Bastıramazsın içindeki fırtınayı Yıldız

Annecim diye bir ses çıkar yüreğimden

Yüzüm gülse de içim özlem doludur

Ah Allah'ım ah... bu nasıl özlem

İçim kan ağlıyor acı çeker yüreğim

Tek tesellim minik yavrularım

Dayan kalbim dayan onlar yanındalar

Dayan kalbim dayan onlar yuvadan uçana kadar

Sonra hayat bu onların özlemi başlar

Sen yine dönersin başa sonra evlat özlemi başlar

Derin derin içini çekersin

Kayanın üzerinden kalkarsın

Yürürsün yürürsün yavaşçacık, buruk

Tutarsın evin yolunu

Çaresiz bükük kadere

Örfü uymaz, âdeti uymaz

Senin ne işin var bu gurbette

Sonra sessiz kalırsın yüreğinle Yıldız

Dayanamazsın bu sessizliğe

Koşarsın yine deniz kenarına

Oturursun her zamanki kayanın üzerine

Sanki denizden esen meltem yüreğini ferahlatır

Denizin çırpınışlarını seyredersin yeniden...

16 Mayıs 2014 Cuma

HASRET


Belki bir gün gelirsin diye

Bekliyorum seni penceremde

Her gün her gece

Gözlerim o direğin dibinde

 

Bakma ışığımın yanmadığına

Kimi zaman mehtabın aydınlığında

Kimi zaman karanlığın kucağında

 

Hasretin doluyor şu yüreğime

Hayalin gözlerimin önünde

Sanki orada duruyormuşcasına

Gözlerim o direğin önünde

 

İnan inan inan sevgilim

İnan bekliyorum seni

İnan sevgilim inan

 

Yıldız Açar

11 Mayıs 2014 Pazar

İDAMLIK OĞUL


Vakti zamanında bir Ana Oğul varmış.

Küçük bir kasabada birlikte yaşayıp giderlermiş.

Bir gün 10-11 yaşlarında iken Oğul, komşunun kümesinden bir yumurta çalmış.

Getirmiş vermiş Anasına.

Anası hiç sormamış Oğul'a "yumurtayı nereden aldın, getirdin" diye.

Pişirmiş koymuş oğlunun önüne yedirmiş haram yumurtayı bile bile.

Bakmış ki anası hiç ses etmiyor yaptığına, başlamış Oğul tavuk çalmaya.

Sonra da koyun, keçi, inek çalmaya.

İnsanların parasını, ziynetini, malını mülkünü çalıp, gasp etmeye.

Çaldıklarını pazarda satıp parasını anasına getiriyormuş.

Anası da durumdan hiç rahatsız olmuyormuş.

Aksine çok mutlu oluyormuş oğlu eve para getiriyor diye.

Oğul astığı astık, kestiği kestik, azılı bir eşkiyâ olmuş.

Sonunda jandarmalar düşmüş Oğul'un peşine.

Yakalamışlar dağda.

Çıkarmışlar Kadı'nın huzuruna.

Kadı, bütün yaptıkları için idam kararı vermiş Oğul'a.

İdam sehpası kurulmuş, toplanmış bütün ahâli.

Cellat Oğul'u Kadı'nın huzurunda idam sehpasına çıkarmış.

Kadı, Oğul'a "idamdan önce son isteğin nedir" diye sormuş.

"Anacığımı getirin, ona sarılıp öpmek istiyorum" demiş Oğul.

Kadı emir buyurmuş; "getirin anasını mahkûmun" diye.

Getirmişler anasını Oğul'un karşısına.

Bütün ahali toplanmış, idamı dikkatle seyrediyormuş.

Anası gelince, Oğul sarılmış anasına sıkıca.

Anasından dilini çıkarmasını istemiş öpmek için.

Ahâli şaşırmış mahkûmun bu isteğine.

Anası son isteği diye çıkarmış dilini oğluna karşı.

Oğul da harrt diye anasının dilini ısırarak koparmış, tükürerek atmış yere.

Kadı "ne yaptın sen, anacığına da kıydın, günahın bin kat daha arttı" demiş mahkûma.

Oğul da Kadı'ya dönmüş;

"Anam o bir yumurtanın hesabını sorsaydı, bugün bu idam sehpasında olmazdım" demiş.

Kadı; "indirin mahkûmu, çıkarın Anasını idam sehpasına" demiş.

Oğlanın anasını oracıkta hemen asıp, idam etmişler.

Oğul'a da; "bundan sonra namusunla çalış, kazan, yaşamana devam et".

"Bu da bütün insanlara ibret olsun" demiş.

YILDIZ AÇAR