Vakti zamanında adamın birinin
yürüyerek bir saat mesafede çorak bir tarlası varmış. Her gün sabah ezanı ile
kalkar tarlasına gider çalışırmış. Her gün yorulunca dinlendiği tarlasının
kenarındaki gölgelik büyük kayanın dibine sırtını dayayıp oturmuş. Kayanın
altındaki kovuktan bir ses gelmiş. "Korkma ben bir yılanım" demiş ve
meydana çıkmış. Adam ürkerek yılana bakmış ve pür dikkat dinlemeye başlamış
yılanı.
Yılan; "Senelerdir bu kovuktan seni
seyrediyorum. Çok çalışkansın, hiç bıkmadan usanmadan bu çorak tarlanı ekip
biçiyorsun. Artık dinlenmeyi hak ettin. Yine tarlanla uğraş. Bana her gün bir
tas süt getir, ben de sütü içtikten sonra tasına bir altın atayım. Yalnız sakın
ola ki bizim bu sırrımızı hiç kimseye söyleme." demiş.
Adam her gün tarlasına giderken yılan
için bir tas süt götürmeye, yılanın verdiği bir altını almaya başlamış. Aradan
bir hayli zaman geçmiş. Adam yılanın verdiği altınlar ile bayağı zenginlemiş,
hanlar hamamlar yaptırmış, çoluğu çocuğu refah içinde yaşamaya başlamış. Adam çok
zengin olmasına rağmen yılanı aç bırakmamak için her gün tarlasına gidip yılana
bir tas sütünü götürmeye, yılan da adamın her gün tasına bir altın bırakmaya
devam etmişler.
Bir gün adam çok hastalanmış,
günlerce yatağından kalkamamış. Aklı sürekli yılanda, süt götüremediği için aç
kaldığına çok üzülüyormuş. Dayanamamış,
oğlunu yanına çağırmış. "Oğlum; bak ben hastalandım, ayağa kalkamıyorum.
Sana bir sır vereceğim. Sakın ola ki söylediklerimin dışına çıkma, yanlış bir
şey yapma. Biz bu zenginliği nasıl elde ettik anlayacaksın. Bana söz ver."
Oğlu da adama; "Tamam baba, sana
söz veriyorum dediklerin ne ise onu yapacağım."
Bak oğul; "Bizim çorak tarlanın
kenarında büyük bir kaya var. O kayanın artındaki kovukta bir yılan yaşıyor.
Bir gün yılan dile gelip benden her gün bir tas süt getirmemi istedi. O da bana
her gün bir altın verdi. İşte biz bu zenginliğimizi böyle elde ettik. Kaç
gündür hastalandığımdan gidemiyorum, yılanı da çok merak ediyorum. Şimdi sıra
sende. Benim yerime her gün sen bir tas sütü götür, yılanın tasın içine
bıraktığı altını al gel. Sakın ola ki yılana bir zarar verme." der.
Adamın oğlu babasının sözünü tutar,
her gün yılana bir tas sütü götürmeye başlar. Aradan bir hayli zaman geçtikten
sonra, şeytan işe koyulur, oğlanın aklını çelmeye başlar.
Oğlan; "Ben ne diye her gün bir
saatlik yola gidip geleyim. Her gün bir tane alacağıma yılanı öldürür
altınların hepsini birden alırım" der. Ertesi sabah yılana sütü götürürken
yanına bir de balta alır. Sütü yılanın önüne koyar. Yılan sütü içmeye başlar,
fakat çok tedirgin olur oğlanın hareketlerinden. Sütünü içerken oğlan baltayı
yılana sallar. Ancak balta sadece yılanın kuyruğunu koparır. Yılan da oğlanı
ısırarak zehirler öldürür.
Babası günlerce oğlunun eve
gelmediğinden kuşkulanır, merak eder. Hasta haliyle yatağından kalkar, yılanın
kovuğuna gider. Bir de bakar ki oğlu kayanın dibinde ölmüş, kalmış.
Oğlunu toprağa verdikten sonra yine
yanına bir tas süt alarak yılanın kovuğuna gider. Sütü kovuğun kenarına usulca
koyar, beklemeye başlar. Yılan yavaş yavaş kovuğundan çıkar. Adam yılanın
kuyruğunun kesilmiş olduğunu görür, çok üzülür.
Yılan yine dile gelir; "Ben sana
sırrımızı kimseye söyleme demedim mi? Herkes senin gibi iyi, şefkatli, muhterem
bir insan olamaz. İnsanları hırsları mahveder, kahreder, bitirir. Onlardan biri
de senin oğlundu, kanaatkar değildi. Aza tamah etmeyen çoğu bulamaz. Ben senin
getirdiğin bir tas sütü son kez içeceğim, tasına da bir altını
bırakacağım."
Adam; "Ben seni bırakmak
istemiyorum."
Yılan; "Yoook olamaz artık, mümkün
değil. Sen de acıların en büyüğü evlat acısı, yürek acısı var. Bende de kuyruğumun
acısı var. Bundan sonra ne sen beni gör, ne de ben seni göreyim. Sen yoluna ben
kovuğuma." der.
YILDIZ AÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder