18 Haziran 2014 Çarşamba

FAKİR AİLE


Vakti zamanın birinde çok fakir bir karı koca varmış. İki de çocukları varmış. Bunlar o kadar fakirlermiş ki bir kulübede oturuyorlarmış. Ama karısı o kadar neşeli ve iyiymiş ki hiç halinden şikayet etmiyormuş. Allah'ta kadının dualarını kabul etmiş. Bir gün bir tufan olmuş o kulübeyi yerle bir etmiş. Aman Allah'ım nasıl bir tufan bu! Fakat kadın yine Allah'a hamd etmiş. Kendilerine başını sokacak bir ev aramaya başlamışlar. O köyün ucunda bir ev varmış. Fakat orada kimse bir geceden fazla yaşıyamıyormuş. Fakat adam o kadar çaresiz kalmış ki çoluğumu çocuğumu burada yaşatıcam demiş. Girdikleri ilk gecenin yarısı, gümbür gümbür bir ses geliyorum geliyorum diye bağırmaya başlamış. Çocuklar çığlık çığlığa ayağa kalkmışlar. Hemen çocuklarını teselli etmeye başlamışlar. Burada yaşama mecburuz demişler. Çocuklar gitmek istiyoruz diye ağlamışlar. Sabah kalktıklarında hiçbir şey olmamış gibi yine babaları işe gitmiş. Akşam olduğunda yine tek bir ekmekle eve dönmüş. Yiyip içip yatmışlar. Yine gecenin bir yarısı  aynı ses geliyorum diye bağırmaya başlamış. Ama adam ve karısı çok inatçılarmış. Çünkü çok fakirlermiş başka bir yere gidecek  şansları yokmuş. Sabah yine hiçbir şey olmamış gibi babaları işe gitmiş. Akşam yine bir ekmekle eve gelmiş. Gecenin bir yarısı yine aynı ses geliyorum geliyorum diye bağırmaya başlamış. Karısını ve çocuklarını bağrına basarak gel be gel. Gel geleceğin varsa göreceğin var demiş. Odanın ortası ikiye ayrılmış ve içinden bir küp altın yerlere gürrr diye bir sesle saçılmış. O arada Cenab-ı Allah tarafından bir nida gelmiş. Bu rızık çocuklarının rızkı  demiş. Sakın ola ki bu altınları yanlış yerde sarfetmetin. Han hamam yaptır bağ bahçe yap, yanında ırgatlar çalıştır. Bu senin ceddine yetecek. Cenab-ı Allah dürüst, iyi, sabırlı kullarını mükafatlandırır.  Allah bizleri haset, fesat  kullarından eylemesin bizim rızkımızı bol bol ihsan eylesin inşallah.                                                                                                                                                           YILDIZ AÇAR

2 Haziran 2014 Pazartesi

GURBET


İçinde ince bir sızı

Sinsi sinsi ruhunu kemirir

Dalarsın, yürürsün, bakarsın...

Ama bir türlü göremezsin

Çocukluk anıların,

Genç kızlık hayallerin,

Arkadaşların, komşuların

Her an canlanır gözlerinde

Sanki arada kilometreler yok

Yatağında doğrulup anne anne...

Onu kucaklayasın gelir

Sonra kendine gel dersin

Sen anne ocağından uçtun

Bir tuhaf burkulur yüreğin

Koşmak istersin bir bir

Öteki mahaledeymişcesine

Ama olmaz, topla kafanı

O an yalnızlık sara bütün benliğini

O insafsız ince ince bir sızı

Gözlerin dolar, gözyaşların akar

Kendine yapma, yapma bunu

At içinden bu özlemi artık

Sen "bu bacayı" tüttüreceksin artık

Ama ne çare söz dinletemezsin yüreğine

Haykırmak istersin, sesini duyuramazsın

Hemen koşarsın bir deniz kenarına

Oturursun bir taşın üzerine

Öylece saatlerce kalırsın

Güneşin yavaş yavaş kayboluşunu

Kızıllığını denizin enginliklerinde

Sahile vuran dalgaların çırpınışlarında

Kızım, kızım seni ben de özledim

O an koşup boynuna sarılasın gelir

Bastıramazsın içindeki fırtınayı Yıldız

Annecim diye bir ses çıkar yüreğimden

Yüzüm gülse de içim özlem doludur

Ah Allah'ım ah... bu nasıl özlem

İçim kan ağlıyor acı çeker yüreğim

Tek tesellim minik yavrularım

Dayan kalbim dayan onlar yanındalar

Dayan kalbim dayan onlar yuvadan uçana kadar

Sonra hayat bu onların özlemi başlar

Sen yine dönersin başa sonra evlat özlemi başlar

Derin derin içini çekersin

Kayanın üzerinden kalkarsın

Yürürsün yürürsün yavaşçacık, buruk

Tutarsın evin yolunu

Çaresiz bükük kadere

Örfü uymaz, âdeti uymaz

Senin ne işin var bu gurbette

Sonra sessiz kalırsın yüreğinle Yıldız

Dayanamazsın bu sessizliğe

Koşarsın yine deniz kenarına

Oturursun her zamanki kayanın üzerine

Sanki denizden esen meltem yüreğini ferahlatır

Denizin çırpınışlarını seyredersin yeniden...