Bir gün Sultan Mahmut, halkın durumunu görmek için
tebdili kıyafet halkın arasına karışır.
Gider bir kahvehaneye, oturur bir köşeye.
Çırak, maniler söyleyerek kahvehanedekilere neşe ile çay
dağıtmaktadır.
Sultan Mahmut'u görünce;
Hoş geldiniz beyim, sizi ilk kez görüyorum, ne arzu
edersiniz, emredin, der.
Çırağın bu tavırları Sultan Mahmut'un çok hoşuna gider.
Otur bakalım yanıma, seninle hasbıhal edelim der.
Aman beyim, ben kiiim siz kiiim.
Benim ne haddime sizin yanınıza oturup hasbıhal etmek
der.
Otur otur diye ısrar eder Sultan Mahmut, çırakta oturur
yanına.
Çoluğun, çocuğun var mıdır diye sorar.
Var Beyzadem, onlara bir ekmek parası için çalışmaktayım.
Hele sizin gibi Beyzadeler sık sık gelirse bahşişler bana
iyi geliyor der.
Sultan Mahmut da çayını içtikten sonra bahşişini verir,
sarayına döner.
Düşünür taşınır bu adama kendimi belli etmeden nasıl
yardım etsem diye.
Aklına gelir, sarayın aşçısına bir tepsi baklava
yapmasını, her dilimin arasına da bir altın koymasını ister.
Bu baklava tepsisinin kahvehanedeki çaycı çırağına
götürülüp verilmesini emreder.
Geçenlerde çayını içen Beyzade gönderdi, çoluk çocuğu
yesin diye de söyleyin der.
Bir kaç gün sonra, Sultan Mahmut tekrar gider kahvehaneye
tebdili kıyafet ile çırağın durumunu görmeye.
Sultan Mahmut'u görünce çok sevinir çırak, buyur eder
kahvehanenin en güzel köşesine.
Baklava tepsisi için teşekkür eder Sultan Mahmut'a, ama
altınlardan hiç bahsetmez.
Sultan Mahmut da meraklanır sorar.
Baklavaları çoluk çocuk yediniz, beğendiniz mi?
Beyzadem, ben o baklavayı eve götürseydim, bir solukta
biter yarına bir şey kalmazdı.
Yahudi esnaf komşumla et, ekmek, erzak ile takas ettim.
Bir aydır onları yiyoruz sayende der.
O günden beri de Yahudi komşum hiç görünmüyor, onu da
merak ediyorum.
Sultan Mahmut çayını içtikten sonra tekrar sarayına
döner.
Bu böyle gizli saklı olmayacak, çaycı çırağını tutun
kolundan getirin saraya.
Açın hazinenin kapısını.
Verin eline bir kürek.
Bir seferde bir kürek alabildiği kadar altını almasını
söyleyin.
Çırak hazineyi görünce karşısında, başlar eli ayağı
titremeye.
Küreği alır eline sallar altınların içine.
Ama o kadar heyecanlanmış ki küreği ters tuttuğunun
farkında bile değildir.
Çıkarır küreği altınların içinden.
Bir de bakar ki küreğin sırtında bir tek altın.
Sultan Mahmut, yapacak bir şey yok.
"Vermez ise Mâbut, neylesin Sultan Mahmut" der.
Kısmeti benim elimden değil demek ki diyerek bir altın
ile göndermiş çırağı gerisin geriye.
Çırak çok üzülmüş bu işe.
Kahrından kahvehanede çalışmayı da bırakmış.
Bir altın ile almış kendine bir eşek pazardan.
Toplamış evini barkını, çoluk çocuğu ile köyüne dönmek
üzere yola revan olmuş.
Yolda giderken o eşek de yükü ağır geldiğinden çatlamış
ölmüş.
Kazmış bir çukur mezar, gömmüş eşeği içine.
Başlamış çoluk çocuk ağlamaya.
Açmışlar ellerini başlamışlar duaya biz nasıl gideceğiz
köyümüze diye.
Orası da kervan yoluymuş, o anda bir kervan geçiyormuş
yanlarından.
Kervan başı sormuş, kiminiz öldü de ağlıyorsunuz bu
mezarın başında?
Çırak için eşek o kadar değerli ki;
Burada muhterem bir zat yatmakta diye sözcükler
dökülüvermiş ağzından.
Kervan başı da;
Madem ki değerli bir zat yatıyor burada, ben de dua
edeyim işlerim rast gitsin.
Duadan sonra içi huzur dolmuş kervan başının.
Al şu bir kese altını demiş çaycı çırağına.
Çaycı çırağı da yapmış kendine bir kulube.
Çevirmiş etrafını, ağaçlandırmış, yapmış mezarı bir
türbe.
Kervan başının işi o kadar rast gitmiş ki umduğundan çok
daha fazla para kazanmış.
Dönüşte tekrar uğramış kervan aynı yere.
Çok beğenmiş çaycı çırağının yaptıklarını.
Bu muhterem zat sayesinde işlerim rast gitti.
Umduğumdan daha çok para kazandım.
Etmiş duasını yeniden işleri rast gitsin diye.
Vermiş bir kese altın daha çaycı çırağına.
Dilden dile dolaşmış muhterem zat'ın şefahati.
Gelip geçen kervanlar başlamış türbeye uğrayıp muhterem
zat'a dualar etmeye.
Her gelen kervan başı da işleri rast gittiğinden bir kese
altın bırakıp gitmeye başlamış.
Çaycı çırağı işleri büyütmüş.
Büyük hanlar, hamamlar yaptırmış.
Çaycı çırağı olmuş sana "hancı".
Bir dolu insana iş vererek rızık kapılarını açmış.
Kervanların bütün ihtiyaçlarını temin edip daha çok para
kazanmaya başlamış.
Onu ziyaret eden her kesin işi rast gidip, dilekleri
kabul oluyor, hastalara şifa, dertlilere deva oluyormuş.
Bu arada Sultan Mahmut amansız bir hastalığın pençesine
düşmüş.
Sarayın ve ülkenin bütün hekimleri seferber olmuş.
Sultan Mahmut'un hastalığına bir çare bulamamışlar.
Bir gün Vezirlerinden biri;
Falanca yerde bir muhterem zat'ın türbesi varmış.
Onu ziyaret edip dua eden herkesin dileği kabul,
hastalara da şifa oluyormuş.
Sultan Mahmut da çaresiz toplamış mahiyetini gitmiş o
türbeye şifa bulmaya.
Handan içeri girip görünce hancıyı hemen tanımışlar
birbirlerini Sultan ile çaycı çırağı.
Zaten Sultan Mahmut merak edermiş çaycı çırağını ne
yapıyor diye.
Görünce onu mutlu olmuş, içini bir huzur kaplamış.
Çağırmış huzuruna çaycı çırağını işin aslını, nasıl hancı
olduğunu öğrenmek için.
Anlat bakalım der Sultan Mahmut nasıl oldu da bu kadar
zengin olabildin.
Çaycı çırağı da baş başa kalınca;
Sultan Mahmut'un hazinesinden aldığı bir tek altın ile
bir eşek alıp köyüne dönmek istediğini.
Eşeğinin burada öldüğünü.
Türbede eşeğinin yattığını.
Buradan gelip geçenlerin dua edip eşekten şefahat
bulduğunu.
Türbeye iyi bakması için kendisine kese kese altın verdiklerini.
O altınlarla da işlerini büyüttüğünü tek tek anlatır
Sultan Mahmut'a.
Sultan Mahmut da orada kaldığı süre içinde nüktedan çaycı
çırağı ile sohbetler eder.
Sohbet ettikçe ruhuna huzur ve ferahlık dolar.
Nasıl olduğunu anlayamadan şifa bulur, hastalığından eser
kalmaz.
Sonradan anlar muhterem zatın eşek değil çaycı çırağının
ta kendisi olduğunu.
Gitme zamanı gelince Sultan Mahmut, çağırır huzuruna
çaycı çırağını.
Dünya bir değirmendir.
Döndür gitsin.
Koyma suyla değirmen de dönmez.
Oturmayla hiç bir rızık kapısı açılmaz.
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
Çok çalışkanmışsın, iyi işler yapmışsın.
Böyle devam et.
"Allah işini rast getirsin" diyerek vedalaşır.
YILDIZ AÇAR